Dini Gösteriş İçin Kullananlara Ne Denir?
Forumun en eğlenceli köşesine hoş geldiniz! Konumuz biraz derin, biraz komik, biraz da “yahu bunu herkes biliyor ama kimse konuşmuyor” türünden. Dini, içsel bir yolculuktan çok sanki influencer kariyer planına dönüştürenler var ya… hani story’lerinde “tevazu”dan bahsedip, altına #Sponsorluk etiketiyle paylaşım yapanlar. İşte tam onlardan bahsediyoruz.
Ama gelin meseleyi sadece eleştiriyle değil, biraz mizahla, biraz da gözlemle ele alalım. Çünkü toplumun aynası bazen en iyi forumlarda parlar!
---
Bir Dini Gösteriş Türü Olarak “Ruhsal PR”
Bazı insanlar için dindarlık, manevi bir yolculuk değil; bir tür “ahlaki imaj yönetimi” haline gelmiş durumda. Tıpkı sabah sporunu yapmadan önce spor ayakkabısının fotoğrafını paylaşanlar gibi… Bazıları da dua etmeden önce seccadenin estetiğine özen gösteriyor.
Bu davranışın psikolojik bir temeli var. Sosyal psikolojiye göre insanlar toplumsal onay arayışı içindedir. Din gibi güçlü bir değer sistemini “imaj”la birleştirince, ortaya “gösteriş dindarlığı” çıkıyor. Kimi buna riya, kimi ise dindarlık performansı diyor.
Ama gelin dürüst olalım: Hepimizin içinde az biraz “beğenilme arzusu” var. Sadece kimimiz bunu daha fazla filtreyle yapıyoruz!
---
“Riya” mı, “Dindarlık Performansı” mı?
Klasik tanımda “riya”, insanın ibadetini Allah için değil, insanlar görsün diye yapmasıdır. Fakat modern zamanlarda bu tanım biraz güncellendi:
Artık “riya” sadece camide değil, sosyal medyada da yaşanıyor.
Mesela:
- Birisi Kadir Gecesi’nde dua ediyor ama dua metnini de 15 saniyelik Reels videosuna sığdırıyor.
- Başkası iftar sofrasını paylaşırken “şükür” kelimesini 12 filtreyle süslüyor.
- Bir diğeri “tevazu”dan bahsedip, ardından “ben de tevazu ödülünü hak ettim” yazıyor.
Bu noktada sorulması gereken soru şu: Samimiyet, story süresinden kısa mı kaldı?
---
Erkekler: Stratejik Dindarlık Analizi
Erkek forum kullanıcılarının yaklaşımı genelde “çözüm odaklı” olur. “Tamam kardeşim, bunlar riyakâr, ama ne yapacağız şimdi?” derler.
Bir tanesi der ki:
> “Abi bu işler niyet meselesi. Biri gösteriş yapıyor gibi görünür ama içten samimidir.”
Bir diğeri hemen stratejik öneriyle gelir:
> “Toplumu eğitmek lazım, farkındalık şart.”
Ama içlerinden biri mutlaka pragmatik çıkar:
> “Ben story atmıyorum, çünkü şarjım yetmiyor. Demek ki ben otomatik olarak samimiyim!”
İşte bu çözüm odaklılık, erkeklerin meseleyi bir strateji oyununa çevirmesinden kaynaklanıyor. Onlar için bu durum bir “problem çözme” senaryosu.
---
Kadınlar: Empatiyle Teşhis Koyan Manevi Dedektifler
Kadın forum kullanıcıları ise olaya daha ilişkisel yaklaşır.
“Belki o insanın gerçekten manevi bir dönüşümü vardır, bunu paylaşmak istiyordur.” derler.
Bir diğeri empatik bir tespitle gelir:
> “Herkesin gösteriş yaptığı bir dünyada, samimiyetini anlatmak da bir ihtiyaç olabilir.”
Bu bakış açısı, konuyu hemen “duygusal bağlam”a taşır. Yani mesele gösterişten çok, insanların onaylanma ihtiyacı üzerinden okunur.
Ama tabii arada bir de sinirli bir yorum gelir:
> “Ben 10 yıldır sabah namazına kalkıyorum, bir kişi bile like atmadı. Bu nasıl adalet?”
Mizah bir yana, kadınların bu konuda daha bütünsel düşündüğü ortada. Gösterişin kökenini sadece “kibir” değil, bazen “yalnızlık” olarak da görürler.
---
Toplum Olarak “Görünürlük Çağı”nda Maneviyat
Sosyologlara göre “görünürlük çağı”nda yaşıyoruz. Her şey paylaşılmak zorunda. Duygular, yemekler, inançlar…
Artık ibadet bile “görülmeden” tamamlanmış sayılmıyor gibi.
Ama şu soruyu sormak gerek:
Bir şey görünmeden de değerli olabilir mi?
Belki de maneviyat, sessizliğin içinde gizlidir. Gösterişe dönüştüğünde ise anlamını kaybeder.
Yine de toplumun her kesiminde bu davranışın farklı biçimleri var. Kimi bunu bilinçsiz yapıyor, kimi ise tamamen hesaplı. Kimi için “maneviyat”, kimi için “marka”.
---
Gerçek Dindarlık: Işığı Yayan, Gölgede Kalan
Gerçek dindarlık, gösterişle değil; karanlıkta yapılan iyiliklerle belli olur.
Birine gizlice yardım etmek, kimsenin bilmediği bir orucu tutmak, dua ederken paylaş butonuna basmamak…
Bir düşünün:
Hiç kimse görmese de, iyilik yapmaya devam eder miydik?
Cevabımız “evet”se, işte orada gerçek dindarlık başlar.
---
Forumun Son Sözü: Mizahla Maneviyat Arasında Denge
Belki de mesele kimsenin inancını yargılamak değil, kendi samimiyetimizi yoklamaktır. Çünkü hepimiz biraz “insan”, biraz “beğenilme meraklısı”yız.
Ama mizahın da dediği gibi:
> “Gösterişle gelen huzur, bildirim sesiyle gider.”
Yani inancını reklam haline getirenlerin tek müşterisi, kendileridir.
Oysa gerçek huzur, sessizliğin içinde yankılanır.
---
Peki Ya Sen Ne Düşünüyorsun?
Forumun bu köşesinde söz sende:
- Gösterişle dindarlık bir arada yürür mü?
- Samimiyet, görünür olmadan yaşanabilir mi?
- Yoksa biz hepimiz biraz “manevi influencer” mıyız?
Yorumlarda buluşalım; kim bilir, belki bu sefer “like” değil, “vicdan” kazanırız.
Forumun en eğlenceli köşesine hoş geldiniz! Konumuz biraz derin, biraz komik, biraz da “yahu bunu herkes biliyor ama kimse konuşmuyor” türünden. Dini, içsel bir yolculuktan çok sanki influencer kariyer planına dönüştürenler var ya… hani story’lerinde “tevazu”dan bahsedip, altına #Sponsorluk etiketiyle paylaşım yapanlar. İşte tam onlardan bahsediyoruz.
Ama gelin meseleyi sadece eleştiriyle değil, biraz mizahla, biraz da gözlemle ele alalım. Çünkü toplumun aynası bazen en iyi forumlarda parlar!
---
Bir Dini Gösteriş Türü Olarak “Ruhsal PR”
Bazı insanlar için dindarlık, manevi bir yolculuk değil; bir tür “ahlaki imaj yönetimi” haline gelmiş durumda. Tıpkı sabah sporunu yapmadan önce spor ayakkabısının fotoğrafını paylaşanlar gibi… Bazıları da dua etmeden önce seccadenin estetiğine özen gösteriyor.
Bu davranışın psikolojik bir temeli var. Sosyal psikolojiye göre insanlar toplumsal onay arayışı içindedir. Din gibi güçlü bir değer sistemini “imaj”la birleştirince, ortaya “gösteriş dindarlığı” çıkıyor. Kimi buna riya, kimi ise dindarlık performansı diyor.
Ama gelin dürüst olalım: Hepimizin içinde az biraz “beğenilme arzusu” var. Sadece kimimiz bunu daha fazla filtreyle yapıyoruz!
---
“Riya” mı, “Dindarlık Performansı” mı?
Klasik tanımda “riya”, insanın ibadetini Allah için değil, insanlar görsün diye yapmasıdır. Fakat modern zamanlarda bu tanım biraz güncellendi:
Artık “riya” sadece camide değil, sosyal medyada da yaşanıyor.
Mesela:
- Birisi Kadir Gecesi’nde dua ediyor ama dua metnini de 15 saniyelik Reels videosuna sığdırıyor.
- Başkası iftar sofrasını paylaşırken “şükür” kelimesini 12 filtreyle süslüyor.
- Bir diğeri “tevazu”dan bahsedip, ardından “ben de tevazu ödülünü hak ettim” yazıyor.
Bu noktada sorulması gereken soru şu: Samimiyet, story süresinden kısa mı kaldı?
---
Erkekler: Stratejik Dindarlık Analizi
Erkek forum kullanıcılarının yaklaşımı genelde “çözüm odaklı” olur. “Tamam kardeşim, bunlar riyakâr, ama ne yapacağız şimdi?” derler.
Bir tanesi der ki:
> “Abi bu işler niyet meselesi. Biri gösteriş yapıyor gibi görünür ama içten samimidir.”
Bir diğeri hemen stratejik öneriyle gelir:
> “Toplumu eğitmek lazım, farkındalık şart.”
Ama içlerinden biri mutlaka pragmatik çıkar:
> “Ben story atmıyorum, çünkü şarjım yetmiyor. Demek ki ben otomatik olarak samimiyim!”
İşte bu çözüm odaklılık, erkeklerin meseleyi bir strateji oyununa çevirmesinden kaynaklanıyor. Onlar için bu durum bir “problem çözme” senaryosu.
---
Kadınlar: Empatiyle Teşhis Koyan Manevi Dedektifler
Kadın forum kullanıcıları ise olaya daha ilişkisel yaklaşır.
“Belki o insanın gerçekten manevi bir dönüşümü vardır, bunu paylaşmak istiyordur.” derler.
Bir diğeri empatik bir tespitle gelir:
> “Herkesin gösteriş yaptığı bir dünyada, samimiyetini anlatmak da bir ihtiyaç olabilir.”
Bu bakış açısı, konuyu hemen “duygusal bağlam”a taşır. Yani mesele gösterişten çok, insanların onaylanma ihtiyacı üzerinden okunur.
Ama tabii arada bir de sinirli bir yorum gelir:
> “Ben 10 yıldır sabah namazına kalkıyorum, bir kişi bile like atmadı. Bu nasıl adalet?”
Mizah bir yana, kadınların bu konuda daha bütünsel düşündüğü ortada. Gösterişin kökenini sadece “kibir” değil, bazen “yalnızlık” olarak da görürler.
---
Toplum Olarak “Görünürlük Çağı”nda Maneviyat
Sosyologlara göre “görünürlük çağı”nda yaşıyoruz. Her şey paylaşılmak zorunda. Duygular, yemekler, inançlar…
Artık ibadet bile “görülmeden” tamamlanmış sayılmıyor gibi.
Ama şu soruyu sormak gerek:
Bir şey görünmeden de değerli olabilir mi?
Belki de maneviyat, sessizliğin içinde gizlidir. Gösterişe dönüştüğünde ise anlamını kaybeder.
Yine de toplumun her kesiminde bu davranışın farklı biçimleri var. Kimi bunu bilinçsiz yapıyor, kimi ise tamamen hesaplı. Kimi için “maneviyat”, kimi için “marka”.
---
Gerçek Dindarlık: Işığı Yayan, Gölgede Kalan
Gerçek dindarlık, gösterişle değil; karanlıkta yapılan iyiliklerle belli olur.
Birine gizlice yardım etmek, kimsenin bilmediği bir orucu tutmak, dua ederken paylaş butonuna basmamak…
Bir düşünün:
Hiç kimse görmese de, iyilik yapmaya devam eder miydik?
Cevabımız “evet”se, işte orada gerçek dindarlık başlar.
---
Forumun Son Sözü: Mizahla Maneviyat Arasında Denge
Belki de mesele kimsenin inancını yargılamak değil, kendi samimiyetimizi yoklamaktır. Çünkü hepimiz biraz “insan”, biraz “beğenilme meraklısı”yız.
Ama mizahın da dediği gibi:
> “Gösterişle gelen huzur, bildirim sesiyle gider.”
Yani inancını reklam haline getirenlerin tek müşterisi, kendileridir.
Oysa gerçek huzur, sessizliğin içinde yankılanır.
---
Peki Ya Sen Ne Düşünüyorsun?
Forumun bu köşesinde söz sende:
- Gösterişle dindarlık bir arada yürür mü?
- Samimiyet, görünür olmadan yaşanabilir mi?
- Yoksa biz hepimiz biraz “manevi influencer” mıyız?
Yorumlarda buluşalım; kim bilir, belki bu sefer “like” değil, “vicdan” kazanırız.