Bağımsız bir kitabevinin kapanış serüveni: Tante Rosa Kitabevi

Felaket

New member
Gözde Yılmaz

Tante Rosa Kitabevi, 2020 yılının Kasım ayında, İzmir’de kurulan bir kitabevi. Kitabevinin sahibi Ayla Uçar’ın geçtiğimiz günlerde sosyal medyadan kitabevinin kapanış sonucunı duyurması, bağımsız kitabevlerinin ekonomik krizde verdikleri var olma mücadelelerini bir daha gündeme taşıdı. Kendisiyle, Tante Rosa Kitabevi’nin açılışını, salgın sürecinin seyrini ve kitabevini kapanışa götüren etkenleri konuştuk.

Tante Rosa Kitabevi’ni kapatma sonucunı aldınız, hatta bu sonucunız sosyal medyada epey tartışma konusu oldu. ”niçin kapanıyor?” sorusuna geçmedilk önceden, sizin bu kitabevini açma motivasyonunuzdan bahsedelim isterim. Sizi Tante Rosa Kitabevi’ni açmaya götüren sebep neydi?

Kitabevi açma fikri sadece romantik bir hevesten değil, arasında bulunduğumuz koşullara meydan okuma cesaretimizden kaynaklandı. Bu cesaretimizi kaybetmiş değiliz hala. Çünkü kör heves değil bizim yaptığımız iş. Tüm kitapçılar karanlığa meydan okumak için bu işi yapıyorlar. Ben de aynı yerdeyim. Hala da o umudu taşıyorum ve taşımaya da devam edeceğim. Fakat mevcut koşulların iyileşmesini beklemek için kenara çekiliyorum şimdilik diyelim. Tante Rosa Kitabevi, evvela sistem tarafınca ‘öteki’ olarak adlandırılan, dışlanan ve varlıkları yağmalanan canlılar için yola çıktı. Bu yolculuk şimdilik nadas döneminde.

‘BAĞIMSIZ KİTAPÇILAR SİSTEME DOLAYSIZ BİR TEHDİT OLUŞTURUYOR’

Bağımsız kitabevleri, Covid-19 salgını süresince epey zorlandılar. Bu salgın süreci sizin için nasıl geçti?


Covid-19 döneminde alınmaya çalışılan önlemler karşısında büyük hayal kırıklığı yaşadım desem yalan olur. Mevcut siyasi otoriteler vaka sayıları, sağlık çalışanlarının koşulları konusunda ve belirli belirsiz OHAL koşullarında, bu süreci ancak bu kadar kötü yönetebilirdi ve yönettiler. Esnafları bir kuyuya atıp, ne haliniz var ise görün dediler. Ben o dönemde sivil itaatsizlik ilan edip, kitabevini açmaya gayret ettim ama ne yazık ki bir katkısı olmadı. Ayrıca teşvik açıklamaları bile biz bağımsız kitabevlerinin asla yararlanamayacağı maddelerle doluydu. Üstüne bizden para istediler. Kitap satan marketlerde bile kitapların önüne bazı tuhaf şeritler çekip, temel ihtiyaç listesinden çıkardılar.
Yönetim mekanizmaları çiçekçileri, kitapçıları, sanatçıları asla ama asla istemediği için biz bu sarmal arasında elenmeye mecbur bırakıldık.
En önemli sorun ise şuydu; bir sürü iyi kitap çıktı ama okur ve kitapçı buluşamadığı için birçoğu ikinci baskıyı bile yapamadan raflarda tozlanmaya mecbur bırakıldı.

Covid-19 salgınını hep başka kurumlar ve düzlemler üzerinden konuştuk ama kitapçıların gözünden konuşmadık. Biz sadece kitapçı değiliz üstelik. Kocaman bir köprüyüz. Şimdi o köprünün temellerine dinamitler koyup toplumsal baskıyı cahiliye ile birleştirmek, iktidarlarını öyle sağlamlaştırmak istiyorlar. Yasaklanan bir kitap vardı hatırlarsınız, ‘Kalp Çarpıntısı’. Edebiyatta sansür kabul edilemezken, satışı için +18 ibaresi koyulan zarflarda satılması için uğraşıldı. O kitapları temin edip vitrin olarak sergiledim ben. Bağımsız kitapçılar haliyle bu direnme şekilleriyle sisteme dolaysız bir tehdit oluşturuyor. Ne mutlu bize.

.

Salgın tedbirlerinin yumuşamasıyla ve yaşamın ”normale dönüyormuş gibi” görünmesiyle beraber, ekonominin toparlanacağına dair umutlar dillendirildi. Tante Rosa Kitabevi’nin ekonomik vaziyetinde bir iyileşme yaşandı mı?

Normalleşme adı altında birtakım zamlarla üstümüze daha da fazlaca gelmeye başladılar. bu zamanda sık sık vurguladığım ‘dayanışma yaşatır’ sloganıyla beraber toparlanmaya çalıştım. Ve bir müddet, savrulmanın üstesinden gelmeye gayret ettim. Fakat dayanışma gösteren herkes birbiriyle aynı gelir gider dengesinde ve aynı sınıfsal düzlemde olduğu için dayanışma yavaş yavaş azaldı. Farklı sınıfsal düzlemde olanlar da tekelleşen firmalardan alışveriş yapmaya devam ettiler.

‘İNTERNETTE UCUZ DİYE ALINAN HER KİTAP BİZE VURULMUŞ BİR DARBEDİR’

Birfazlaca bağımsız kitabevinin kapandığını duyduk bu süreçte. Beyoğlu Denizler Kitabevi geliyor aklıma örneğin. Siz kapanış sonucunı nasıl verdiniz?


Kapanma sonucunı almamak için denenebilir tüm şekilleri olabildiğince zorladım. Bu karar, ani alınmış bir karar değil. Ben, kişisel olarak artık kalbi buruk biriyim. Fakat pes etmiş biri olarak görünmek istemem. Cesaret aldığım yerler hala benim için kuvvetli yerler.

Sabit fiyat yasasını özellikle bağımsız kitabevleri olarak fazlaca uzun zamandır bekliyoruz. Çünkü kitaplarını internetten alanların sayısı bizi mesleki olarak da oldukca fazlaca zorluyor. Biz kendi kârlarımızdan düşerek indirimler uygularken, yayıncılarla direkt çalışamazken, bazı internet siteleri olmayacak, akıl almaz indirimler yapıyor. Bizim buna dayanmamız gerçekten oldukça güç. Bir kitabevi, bir sahaf sadece tabelasından ibaret değildir. Dediğim gibi, bu bizim mesleğimiz ve sürekli ilerleyen, genişleyen bir meslek. Ama internette ucuz diye alınan her kitap bize mesleki olarak vurulmuş bir darbedir. Amacımız okuyucuyu suçlamak değil, seçim yaparken bizi unutmaları.

Meslek birlikleri, kriz zaman içinderında üyelerine destek olmak, beraber direnebilmek açısından önemli kuruluşlardır. Sizin bağlı olduğunuz meslek birliğiniz var mı?

Aslında sendikalı olabiliyoruz fakat o kadar. Yani sendikanın bizim farkımızda olduğundan bile emin değilim. Tez Koop İş Sendikası’na ben aslına bakarsan senelerdır üyeyim. Yani gökyüzüne bakıp kayan yıldızdan dilek dilemek daha gerçekçi. Bunun haricinde Yayıncılar Birliği’ni sıkı takip ediyoruz, gerçekten çabalıyorlar. Çok fazla acil çağrı yaptılar. Kâğıt fabrikaları kapanınca ithal kâğıda son 15 yılda yüzde 462, son bir yılda ise yüzde 120 zam geldi. Bu durum oldukça ciddi aslında. Kahveye, elektriğe vs. gelen zamdan ve yaklaşan gıda krizinden bahsetmiyorum bile. Literatüre eklenecek yeni birfazlaca argüman okuyucuyla buluşamayacak hale geldi.

Bu durumda aslında yayıncıların ve bağımsız kitabevlerinin ortak bir zeminde buluşturulması ve başka bir formülle yol alması gerekirdi. Bunu da Yayıncılar Birliği’nin öncülüğünde yapması en makulü olurdu. Çünkü yayıncıların yaptığı zamlardan daha sonra okurla baş başa kalan bizleriz ve gerçekten arasından çıkabileceğimiz bir durum değil. Biroldukca meslektaşım uzattığı kitabın fiyatından ötürü utanır hale geldi. Hatta büyük bir dağıtım firması bizim gibi bağımsız biroldukça kurumu sisteminden attı. Dağıtım firmalarına ise yayıncılardan yeteri kadar destek alamadığımız için mecbur kalıyoruz. Sistemden atılan kitapçı olarak, onlara sanırım yalnızca ben mail attım. Yaptıklarının bağımsız kitabevlerini yok etme politikası olduğunu vurguladım. Okur ile doğrudan temas halinde bulunan, internet satış sitelerine rağmen mesleki sorumluluğunun devamını korumaya çalışan bizler tarafınca, bunların hepsi üzüntü ve kaygı vericidir.

.

‘HER AY OKURA YARDIM ÇAĞRISI YAPAN BİR YER OLMAK İSTEMEDİK’

Tante Rosa Kitabevi’nin kapanma sonucunı sosyal medyadan duyurmanız epey ses getirdi sanırım. İnsanların bu kapanma sonucuna tepkileri nasıl oldu?


İnsanların tepkilerini ikiye ayırmak gerek sanırım. Sanallaşan yani ‘yansıma insan’ ve ‘somut insan’. Sosyal medya benim için ‘yansıma insan’ demek. Orada üzülenler, slogan atanlar ama asla yakınlık kurmayanlar var. Aklımın almadığı bir paylaşım rekoru oldu. Biz bunun için hiç bir şey yapmadık üstelik. Sayıya bakınca içim acıdı. Biz ne zaman bu kadar uzaklaştık birbirimizden diye düşündüm. Biz eskiden yenilen takımları tutardık diye bir söz söylemişti Ece Temelkuran. Durum açıkçası bu biçimde. Diğer bir yanda da bizimle birlikte yol yürüyenler, yola çıkmaya cesareti olanlar var, ‘somut insan’ dediklerimiz. Onlar bizi kalbiyle sarıp sarmaladı. Herhangi olumsuz haber-durum veya acı, sanal dünyada oldukca hızlı bayağılaşıyor. Genç bir arkadaşımızı kaybettik örneğin yakın zamanda. Yaşamak isterken sistemin çarklarında çalındı gitti yaşamı. Ortada katledilmiş bir hayat varken, hızla, bizim gibi, kalbimiz soğumadan bayağılaşacak. Tüm bunlar fazlaca korkunç.

örneğin sosyal medya üzerinden konuşmuşken hazır, eklemekte fayda var; her ay okura yardım çağrısı yapan bir yer olmak istemedik. Biz okurun ezberini bozan, yeni nesil kitapçılık diye bir sözle yola çıkmıştık. Bu sebeple raflarımızda sıklıkla her yerde bulunan kitapların haricinde kitaplar ekledik. Dayanışma olarak da önceliğimiz normal olarak kadın dayanışması. Kadın cinayetlerinin önlenmediği ve İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırıldığı karanlık dönemde, okurun ‘’niçin Feminist Değilim’’ seminerleri düzenleyen tekellere mecbur kalmaları istemediğimiz bir durum. Bizi bizimle çaresiz bırakmaya çalışıyorlar.

Bunun haricinde, biz de yardım ve dayanışma çağrısı yapabilirdik fakat bizdilk önce orası fazlaca kurcalandığı için yapmak istemedik. Okurlara, bizimle dayanışma gösterin diye her ay baskı yapmak, sosyal medyadan bunları afişe etmek, okurun da samimiyetini tıpkı iktidar dili gibi baskılayan ve azarlayan bir dil olur. Sizin için dükkân açtık demek gibi kaba bir tabir. Benim mesleki anlayışımla asla uyuşmuyor. Benim bakışımı yansıttığım kitabevi düzeninde ise ‘dayanışma rafı’ ve ‘öteki rafı’ yer alıyor. Dayanışma rafında yer alan ürünlerden komisyon almayarak ilerlemeye çalışıyorum. Öteki rafında ise glutensiz beslenen insanlardan farklı dini inanca sahip kişilere, mültecilerden LGBTİ+lara kadar, sistemin ‘’geçimsiz’’ ilan ettiği herkese seslenen kitaplar var. Yani hepimize.

Bundan daha sonrası için, Tante Rosa Kitabevi’ni bir daha diriltmek adına planlarınız var mı?

Bundan daha sonra Tante Rosa Kitabevi’ni okurla en kısa zamanda, güneşli ve güzel günlerde buluşturmak için gayret edeceğim. Sevgi Shalbukil için, kitap için, Tante Rosa için, kıymetli okurlar için, umudunu kaybetmiş olanlar için, cesareti bulaştırmak isteyenler için, hayvanlar, kadınlar, çocuklar ve ağaçlar için. Hayal kurmaktan, umut etmekten vazgeçmiyorum. Dünya bizim parmaklarımızın dokunabileceği bir yerde. Kimse unutmasın bizi. Dünyayı değiştirmeye cesaret edenleri, kitapçıları, sahafları…
 
Üst